Şule Kirişci

Çocuk gözüyle mülteci olmak

Şule Kirişci

Yalnızlık denildiği vakit aklıma Refik Halid Karay’ın “eskici” hikayesi gelir. Hikaye, önce babasını sonra da annesini kaybeden bir çocuğun İstanbul’dan Filistin’e uzanan yolculuğu ve Filistin’de yaşadığı memleket özlemi anlatılmaktadır.

Filistin denildiğinde ise aklıma gelen ailesi elinden alınarak hayatta yalnız bırakılmış –kalpten yaralı-çocuklar… Yüreklerindeki acıyı tarif etmeye kelimeler yeter mi? 

Bugün dünyanın neresinde olursa olsun çocuklara dair ne varsa üzerinde hassasiyetle durulması gereken en önemli konulardır. “Çocuklar bu dünyanın geleceği” konusunda hem fikir isek, bir çocuğun gözünden akan tek bir damla yaşın önemi konusunda da hem fikir olmalıyız.

Öncelikle tüm çocukların, Çocukları korumak ve yaşam koşullarını iyileştirmek adına 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda imzalanan sözleşme neticesinde her yıl 20 Kasım günü kutlanan ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ kutlu olsun.

Hemen akabinde önce hikayeyi şöyle kısaca özetleyelim. 

Hasan henüz beş yaşında ve anne ve babasını kaybetmiş bir çocuk. Halasının yanına gitmek üzere konu komşunun yardımıyla bir vapura bindirilir. Halası Filistin’in bir kasabasında yaşamaktadır. Vapur epeyce bir yerlere uğrayıp yolcularını bıraktıktan sonra sıcak memleketlere doğru yaklaştığında Hasan hüzünlenmeye başlar. Çünkü artık kendi memleketinden uzaklaştığını anlamıştı. Kendisine seslenirken Hassen diye seslenir olmuşlardı etrafındakiler. Buraya gel yerine “Taal hun ya Hassen!” , gidebilirsin yerine “Ruh ya Hassen” diyorlardı.

Hayfa’ya geldiklerinde bundan sonrası için onu bir trene bindirirler. Tren istasyona vardığında halası karşılar ve evine götürür. Vardığı ev, halası, halasının çocukları ve diğer insanlar Hasan’a tamamen yabancıdır. Zaman içerisinde Arapçayı anlamaya başlar fakat bir türlü Arapça konuşası gelmez. Bu nedenle suskun kalmayı tercih eder. 

Kendisini –kalabalığın içinde- yapayalnız hissettiği bir gün sokaktan geçen bir satıcıyı, eski ayakkabıları tamir etmesi için eve çağırırlar.  Eskici ayakkabıları tamir ederken Hasan izlemeye başlar. İzlerken kalbi İstanbul’a doğru yolculuğa çıkar. Bir ara nerede olduğunu unutur dalgınlıkla eskiciye “çiviler ağzına batmaz mı” diye sorar. Eskici Hasan’a “Türk çocuğu musun be” seslenir. Bu soru eskicinin de Türk olduğunu anlamasını sağlar ve ikisi memleket özlemiyle dolu muhabbete koyulurlar. Ta ki eskicinin işini tamamlayıp gitme vakti gelinceye kadar. Hasan’ın, eskici eşyalarını toplamaya başladığında gözünden yaşlar akmaya başlar. Sanki anavatanı ikinci kez ellerinden kayıp gidercesine… 

Dile kolay, doğup büyüdüğün memleketten istemeden- mecburiyetten- ayrılmak zorunda bırakılarak, başka diyarlarda çocuk mülteci/sığınmacı olmak… 

Hasan’ın Filistin’e gönderilme nedeni Türkiye’de kimsesi kalmadığı için olsa da Her yıl Hasan gibi milyonlarca insan çatışma, zulüm, insan haklarına yönelik ihlaller, doğal afetler vs. çeşitli nedenlerden dolayı evlerini, memleket topraklarını terk ediyor ya da etmek zorunda bırakılmaktadır. Barışı bir zamanlar vatanları olan yerlerden çok uzaklarda aramak durumunda kalıyorlar.

UNICEF’e göre dünya genelinde, 2021 sonu itibarıyla yerinden yurdundan olan çocuk sayısı 36 milyonu aşmış durumda. Bu sayının içinde iklim ve çevresel felaketler nedeniyle ve Ukrayna’daki savaş yüzünden yerinden edilen çocuklar  yok. Bu çocuklar paylarının olmadığı çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalmış ve milyonlarcası da daha iyi, daha güvenli bir yaşam için yollara düşmüştür.

Dünyanın birçok köşesinde farklı nedenlerle yaşanan krizlerde en ağır bedeli ödeyen, küçücük omuzlarına ağır yükler binen kesim maalesef ki çocuklar olmaya devam ediyor. Yaşamla ölüm arasında gidip gelirken, hayatta kalma savaşını kazananların eğitimleri, sağlıkları, duygusal durumları risk altında. 

Dünya üzerinde bu hareketlilik devam ederken kimi zamanlarda içimizi sızlatan pek çok manzaralara şahit oluyoruz. İçinde doğup büyüdüğü topraklardan güvenli bir gelecek kurma ümidiyle çıkılan yolculuklar kimi zaman felaketle neticeleniyor. Kaçtıkları şiddetin travmasını yaşayan çocuklar göç yollarında denizde boğulma, aşırı su kaybı, insan tacirlerinin eline düşme, cinsel istismar, kötü beslenme gibi çeşitli tehlikelerle yüzleşmek durumunda kalmaktadırlar. Geride bıraktığımız dönemde, içinde çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 30 bin civarı göçmen Akdeniz’de hayatını kaybettiği elim görüntü henüz hafızalarımızda taze. Diyelim tüm engelleri aşarak geçiş yaptıkları ve sonunda varmak istedikleri ülkeye ulaştılar. Bu seferde vardıkları ülkede yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığın hedefi olabilmektedirler.

Devam edecek!

Sağlıkla kalın...

Yazarın Diğer Yazıları