Şule Kirişci

Depremi yazmaya devam ediyoruz

Şule Kirişci

14 Mayıs günü Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçim tarihi olarak netleşti. Ülkemize hayırlar getirsin, refah getirsin. Türkiye’nin gündemi çok yoğun.  Yaşadığımız deprem felaketi nedeniyle başka konulara odaklanmak zor oluyor. Odaklanmayalım da… En çok depremi konuşalım-yazalım ki 6 Şubat sabahını unutmayalım/unutturmayalım.

Depremde kaybettiğimiz canların sayısı resmi rakamlara göre 46 bin 104, gayrı resmi olarak ise 60-70 binlerden bahsediliyor. Belki de daha fazla… Hani deniliyor ya bu deprem asrın felaketi, böyle denilmesinin tek nedeni olsa olsa verdiğimiz can kaybının sayısının büyüklüğündendir. Dünyada bizimkinden kat be kat etkiye sahip şiddette depremler meydana gelmiştir. Ölen sayısına bakıldığında bizimkinden çok daha az sayıda olduğunu görmek mümkündür.

Peki, bizleri tarifsiz bir acı ve kederle baş başa bırakan bu deprem “asrın felaketi” olmak zorunda mıydı? Dünyanın başka yerlerinde şiddetli depremler yaşayanlar ne yapıyor? Bugüne kadar ülkemizde bu anlamda başarılı örnek olarak hep Japonya gösterilmiş olsa da, artık Şili örneğini konuşuyoruz. Şili sosyo ekonomik açıdan Türkiye ile benzer özelliklere sahip dünyanın deprem açısından en riskli ülkelerinden birisi.   

Şili “Ateş Çemberi” olarak bilinen, aktif fay hatları ve yanardağların olduğu bir bölgede yer alıyor. Ülke topraklarının kendisi, Güney Amerika fay hattı üzerinde.

Şili’de 1939 yılında meydana gelen 9,5 şiddetindeki depremde, yaklaşık 2 bin kişi yaşamını yitirmiştir- aynı yıl Türkiye’de 7,8 şiddetindeki Erzincan depreminde ölen sayısı 33 bin kişidir-, 2010 yılında meydana gelen 9.2 şiddetindeki (bizdekinin 30-40 katı büyüklüğünde) depremde ölen sayısı sadece 500 kişi, 2012 sonrası 7 ve üzeri depremlerde ise Şili’de ölen sayısı ya hiç yok ya da 10’un altında. 

Tüm bunların sebebi yapılaşmadaki disiplin! Her deprem sonrası binalar ve altyapının depreme daha dayanıklı inşa edilmesi için düzenlemeler getirilmiş.

Şili’deki deprem yönetiminin adı “Entegre Afet Risk Yönetimi”. Bu şu demek, deprem sırasında meydana gelebilecek tüm senaryolar dikkate alınarak her bakımdan ülkede “önlem kültürü” oluşturulmuş. 

İmar affı gibi bir kavramla tanışmadıkları gibi yapılan ve yapılacak olan tüm inşaatların 9 şiddetindeki depreme dayanıklı olması şartı var. Binalarda perde duvar kullanılıyor. Bu sistem sayesinde binalarda- bırakın yıkılmayı- hasar oranı da ya hiç yok, ya da çok az.   Şartlara uymayanlara ise ağır cezalar uygulanıyor. 

Bizler ülkemizde yaşanan her depremde ve 6 Şubat sabahından bu yana felaketin etkilerini konuşurken konunun dönüp dolaşıp geldiği yerler hep aynı; İhmal, tedbirsizlik, organizasyon eksikliği, eğitimsizlik, işi ehline yaptırmamak vs.

Görüldü ki geçmişten bu güne bir arpa boyu yol alamamışız!

Bundan sonra neler yapılabilir?

İmar affı uygulamasından ve rant peşinde koşmaktan vazgeçilebilir

Ülkemizde 2018 yılında revize edilen ve uzmanların ifadesiyle Amerika standartlarında olan deprem şartnamesine uyum ve uygulanması noktasında gerekli denetlemelerin yapılıp, uymayanlar için caydırıcı cezalar getirilebilir

İnşaatları denetleyenleri denetleyen- liyakata önem verilerek –bağımsız bir otorite oluşturulabilir

Hesap verilebilirliğin sağlanabilir

Yetkin mühendislik sisteminin oluşturulabilir 

Müteahhitlik yapabilmek için ilkokul mezunu olmak ve 18 yaşını doldurmuş olmanın ötesinde şartlar getirilebilir

İlköğretimden başlayarak deprem eğitiminin verilmeli ve tabi ki

Geçmişte yaşanan depremlerin unutulmaması için küçük/büyük herkese sık sık hatırlatılması

Şili, depremi ülkenin bir gerçeği olarak kabul etmiş ve bu durumla nasıl yaşaması gerektiği hususunu her kademede idrak edip içselleştirerek gerekli uygulamaları, tedbirleri devreye sokmuştur. Bizimde Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı bilincinden hareketle yaşananlardan ders alarak, dünyadaki örneklerden yola çıkarak, depreme dayanıklı şehirler inşa etmemiz gereklidir.

Artık enkaz yığını haline gelen binalar görmeye, canlar kaybetmeye tahammülü yok bu ülkenin!

Sağlıcakla kalın
 

Yazarın Diğer Yazıları