Ahmet Sandal

ŞEKİLSEL DEMOKRASİ VE YEMİN TÖRENLERİ

Ahmet Sandal

Aman, aman, aman, ne kadar da önemli şu yemin törenleri.

Yemin törenlerinde okuyucunun yani yemin edenin okuduğu metnin noktasına, virgülüne bakarlar.

O metni oku da, ondan sonra ne yaparsan yap!

Tabi ironi dolu bu sözlerim bir sitemin ifadesidir.

Bu sözlerim elbette göstermelik tüm yemin törenleri için geçerlidir.

Bilirkişi olacaksın yemin ettirirler. Başka bir göreve başlayacaksın yemin ettirirler.

Yemin etmek mühim değil, yemin metnine sadık kalmak için içindeki sadakatin mühim.

Bilirkişi misin? Yemin mi ettin? Elbette senden beklenen adalet ve hakkaniyete uygun görev yapmandır.

Esasında en doğrusu şudur. Yemin etsen de etmesen de vicdanın var. O vicdanın sana adaleti ve doğruluğu emrediyor. Onu dinlesen yeter.

Şimdi buradan başka bir konuya gelelim.

Evet, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 28. döneminin milletvekilleri 2 Haziran 2023 tarihinde yeminlerini yaptılar. Görevlerine resmen başladılar.

Bu güzel Ülkesini, bu asil Milletini, bu aziz Vatanını ve bu kutlu Devletini sözde değil özde seven bir yazar Kardeşiniz olarak, yeni TBMM’nin yani 28. Dönem TBMM’nin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Bu dileklerim, “şekilsel demokrasi ve yemin törenleri” hakkında eleştirel bir yazı yazmama engel değildir.

Evet, bugünkü yazımızı “şekilsel demokrasi ve yemin törenlerine” ayırdım.

Önce şunu belirteyim. Vallahi bu yemin törenleri vatandaşın umurunda değil. Vatandaş TBMM’deki vekillerden yemin töreni beklemiyor. Yalnızca hizmet ve dertlerine çözüm olacak yasama görevi (teşri faaliyeti) bekliyor.

Yani vatandaşın derdi yemin törenleri değil.

Milletin derdi yemin törenlerindeki metni okurken milletvekili “içerisinde” mi demiş, “içinde” mi demiş, hiç bunları dert etmiyor vatandaş. Vatandaşın derdi “geçim derdi.” Bir de sözde değil özde demokratik hak ve özgürlükleri yaşamak. Gerçek bir demokrasiyi tesis etmek. Adalete ve hakkaniyete uygun bir nizam kurmak. Vatandaşımız bunları istiyor.

Gelelim bizim demokrasimize.

Bizim demokrasimizde yemin törenleri her şeyden önce gelir.

Hatta öyle ki yemin törenleri krize dönüşebilir.

1990'lı yıllarda iki kez krize dönüştüğünü hatırlıyorum. 1990’lı yılların başında, bir Milletvekili yemin sonunda Kürtçe bir slogan atmıştı. Bu kriz günlerce sürdü. Tabi TV’ler ve basın yayın mensupları da çeşitli kışkırtmalarla krizi devam ettirmek için fitne-fesat ateşi yakmıştı.

Bir de 1990’lı yılların ikinci yarısında kriz çıkmıştı. Başörtülü olarak yemin metnini okumak üzere Meclis Genel Kurul salonuna gelen Safa Merve Kavakçı isimli bir Hanımefendi Milletvekili adeta sözlü linçe uğramıştı. O sırada sol laikus görüşteki bir partiye mensup vekiller alkışlı tempo tutarak “dışarı dışarı” diye bağırmışlardı. O partinin lideri de kürsüye gelerek “burası Devlete meydan okunacak yer değildir” diyerek ağlamaklı ses tonuyla bağırmıştı.

Şahsi görüşüme göre o gün bir utanç sahifedir. O utanç sahifesi o günden sonra da birkaç kez tezahür etmiştir. Cunta zihniyetli subaylardan brifing alan sözde gazeteci ve yazarların kışkırtması ile Safa Merve Kavakçı’nın ilkokul yaşlarındaki kızı kendi yaşıtlarındaki öğrenciler tarafından okulunda, bahçede adeta sözlü linçe maruz bırakılmıştır. Bu da ayrı bir utanç sahifesidir tarihte.

Bunları asla tasvip etmem. İnsanların fikir ve inançlarından dolayı taciz edilmesi ve linçe uğraması şeytani bir harekettir.

Allah insanı hür yaratmış ve ona hür irade tanımış.

Allah’ın hür yaratığı insana pranga vurmak kimin haddine!

Bizim özgürlük, inanç ve fikir özgürlüğü anlayışımız, “ahlaka ve edebe riayet edildiği ve bir başkasına da zarar vermediği müddetçe” herkes fikir, düşünce ve inanç hürriyetini istediği gibi kullanır.

Şimdi buradan gelelim, tekrar yemin törenlerine.

Yemin törenleri, nedir ya bu yemin törenleri?

İnsanı esasında, inanmadığı bir şey için yemin etmeye zorlamak insani midir?

Bir insana, bir yerde, zorla bir metin okutmak çok da doğru bir davranış değil.

Adama, inanmadığı bir konuda, kendi Dünya görüşüne uygun olmayan bir hususta, “illa da bunlara uyacaksın” diye yemin verdirmek çok da insani değil.

Her yerlerdeki yemin törenleri için söylüyorum bu fikrimi.

Yemin törenleri insan hakları ve adalet ile doğruluk odaklı hazırlansın yeterlidir.

Buna itirazımız olmaz.

Adama diyorsunuz ki “şu metni oku, şu makam ve görev senindir.”

Makam tatlı, görev tatlı, ballı görev, nefis istiyor.

Bu durumda nefis hemen çözüm buluyor.

O adam da yemin metnindeki bazı şeylere karşıysa, bazı şeyleri doğru bulmuyorsa, o göreve ve makama ulaşmak için kendine (daha doğrusu nefsine) göre çözüm buluyor.

İlla Milletvekilliği olarak düşünmeyelim. TBMM yemin törenlerini bir tarafa bırakalım.

Daha geniş düşünelim. Diyelim ki bir adam bir yere (örneğin bir Belediyeye) Başkan olacak ve oraya Başkan olmak için de “inanmadığı hususlarda yemin etmesi” isteniyor. Başkanlık görevi tatlı. Başkanlık görevi ballı. Ne ondan vazgeçiyor, ne de yemin metnini okumaya yüreği yetiyor! Adam arada derede.

İşte orada nefis devreye giriyor. “Oku, yemin et, ne olacak ki, bak bu görevinde hizmet edersin, hizmet görürsün, ideallerini gerçekleştirmek için büyük fırsat, bir de bu fırsatı kaçırma, Millet sana “enayi” der” gibi fısıltılar” ile telkinde bulunuyor ve kılıfı hazırlıyor.

Bizimkisi böylece ilk aşamada kıvraklığı gösteriyor. O kıvraklık, görevi müddetince 5 yıl devam ediyor.

Durumun özeti bu.

Evet, dün yani 2 Haziran 2023 tarihinde TBMM’de yemin töreni sırasında bazı TV’ler, bazı basın yayın mensupları ve sosyal medyada bazı mahfillerde şu pompalandı. “Falanca filanca görüşe mensup şu milletvekilleri yemin töreninde gerginlik çıkaracak.”

O falanca filanca milletvekillerinin kuzu kuzu yemin edeceklerine ve güçlük çıkartmayacaklarına “adım kadar emindim.”

Çünkü nefislerinin onlara neyi fısıldadıklarını çok iyi biliyorum.

“Oku, yemin et, ne olacak ki, bak bu görevinde hizmet edersin, hizmet görürsün, ideallerini gerçekleştirmek için büyük fırsat, bir de bu fırsatı kaçırma, Millet sana “enayi” der” gibi fısıltılar.”

Evet, onlara bu fısıltılar gelmiştir.

Nereden biliyorsun o fısıltıları?

“Kendi nefsimden.” Çünkü benim nefsim de aynısını söylüyor.

Peki şimdi diyeceksiniz ki sen o durumda ne yapardın? Yemin ederek ve hiçbir şey olmamış gibi tatlı ve ballı görevi bir yemin aşamasını aşarak, yoluna devam mı ederdin?

Evet aynısını yapardım. Zaten aday olmakla, o göreve talip olmakla nefsin hizmetine gitmiş oluyorsun.

Burada şu soru akla geliyor. Peki, ne yapsalar? Bir tarafta kendi öz değerlerine hizmet etmek imkanı veren bir görev var, bir tarafta prosedür gereği yemin metni var, bu ikilemde engele takılmak, inanç ve değerlerine hizmet etmek imkanını elden kaçırmak değil midir? Zaten yıllarca bu memleketin inançlı, imanlı evlatları bundan dolayı hep siyaset dışı kalmadı mı?

Burada şahsi fikrim elbette siyaset içinde kalmak ve hizmet için şartları zorlamaktır. Tabi kuzu kuzu her şeye boyun eğerek değil inanç ve iman uğrunda her platformda gür sesle Hakkı haykırmak şarttır.

Bunu yerine getirmeden gününü gün ediyorsan, mesulsün.

Fazla söze gerek yok.

Maksadım inşallah anlaşılmıştır.

Haydi hayırlısı

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28. Dönemi tüm Milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.

Allah birlik ve beraberliğimize ve Devletimize zeval vermesin. Amin.

Yazarın Diğer Yazıları