Geçtiğimiz aylarda tanıştığım genç bir doktor, daha uzmanlık sevincini bile yaşayamadan Türkiye’nin uzak bir köşesine gönderildiğini anlatırken, gözlerinde yorgun bir kabulleniş vardı. “Gitmekten korkmuyorum, ama mecburi gönderilmek ağır geliyor” demişti. Aslında sağlık sistemimizin yıllardır çözemediği sorunun özeti tam da buydu: Meselenin özü, gidilen yer değil; mecburiyet duygusu.
Türkiye’de doktorların mecburi hizmeti uzun süredir personel ihtiyacını dengelemek için kullanılan bir yöntem. Ancak bunun bedeli, motivasyon kaybından aile düzeninin bozulmasına, mesleki gelişimin aksamasından hekimlerin ülkeden uzaklaşmasına kadar ağır sonuçlar doğuruyor. Artık şu soruyu açıkça sormanın zamanı geldi:
Neden hekimlere zorunluluk yerine, gönüllülüğü esas alan bir sistem sunmuyoruz?
Gönüllülük daha nitelikli hizmet demektir
Bir doktorun çalıştığı bölgeyi gönüllü olarak seçmesi, yalnızca kendi mutluluğunu değil, hastalarına sunacağı hizmetin kalitesini de artırır. Zorla gönderilmiş bir hekimin enerjisi, isteyerek görev yapan bir hekimin motivasyonuyla aynı olabilir mi? Elbette hayır. Çünkü motivasyon, sağlık hizmetinin görünmeyen ama en güçlü unsurlarından biridir.
Bölgeye göre ücretlendirme: Adaletin başlangıcı
Eğer gerçekten dezavantajlı bölgelere hekim gitmesini istiyorsak, çözüm zorunluluk değil; bölgesel koşullara göre farklılaştırılmış, adil ve güçlü bir teşvik sistemidir.
Gidilen bölgenin şartlarına göre değişen, açık ve şeffaf bir ücretlendirme modeli, yalnızca hekimleri güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bölge halkının da daha nitelikli sağlık hizmetine kavuşmasını sağlar.
Bu modele göre:
Uzak ve zorlu bölgelerde görev yapan doktorlara daha yüksek maaş,
Barınma, ulaşım ve güvenlik desteği,
Kariyer basamaklarında ek avantajlar, akademik imkanlar
Görev sonrası istediği bölgede öncelikli yerleştirme hakkı gibi teşvikler hem motivasyonu yükseltir hem de sürdürülebilir bir dağılım yaratır. Böylece “zorunlu gidiş” değil, “değer verilen bir tercih” ortaya çıkar.
Bu yaklaşım, “gitmek zorundasın” dayatmasından çok daha etkili ve insanidir.
Hekim göçü ancak daha iyi bir yaşam sunarak durdurulur
Bugün birçok genç doktorun yurt dışına yönelmesinin sebebi yalnızca ekonomik değil; değer görmek, güvende hissetmek ve mesleğini insani koşullarda icra edebilme isteğidir. Bir diğer husus ise mecburi hizmetin belirsizliği ve baskısı önemli bir yer tutuyor. Kariyer planı yapan bir hekimin en büyük sorusu “Acaba nereye gönderileceğim?” olmamalı. Bu soru, ülkenin nitelikli insan kaynağını kendi elleriyle itmesine neden oluyor.
Hekimlere daha iyi yaşam standartları, daha saygın çalışma ortamı ve gelecek güvencesi sunulmadığı sürece göçü yasaklarla veya zorunluluklarla durdurmak mümkün değildir. Türkiye’de doktorluğun yeniden ilgi çekici, cazip ve umut veren bir meslek hâline gelmesi, genç hekimlerin bu ülkede kalmasını bir fedakârlık değil, doğal bir tercih hâline getirir. Kısacası hekim göçünü engellemenin yolu, doktorlara hak ettikleri yaşamı ve itibarı sunmaktan geçer.
Bir ülkenin en değerli gücü yetişmiş insan kaynağıdır. Hekimlerin çalışma koşullarını iyileştirmek, aslında hepimizin sağlığını korumak anlamına gelir. Gönüllülük esaslı, bölgeye göre ücretlendirilen bir sistem yalnızca doktorları memnun etmek için değil; sağlık hizmetinin sürdürülebilirliği için zorunluluktur.
Sonuç olarak, mecburi hizmet bugün artık bir çözüm değil, bir kırılma noktası hâline geldi.
Sağlık, baskıyla değil; gönüllülük, adalet ve değerle güçlenir.
Bırakalım doktorlarımız ülkenin neresinde görev yapmak istiyorlarsa, gerçekten isteyerek orada olsunlar; gidecekleri yerin zorluğu ölçüsünde de hak ettikleri şekilde desteklensinler.
Kıymetli doktorlarımız, iyi ki varsınız…