Şule Kirişci

Kredi kartıyla hayat

Şule Kirişci

Eskiden günü geldiğinde alınan maaşlar sevinçle karşılanırdı. Şimdi ayın sonu geldi mi insanlar kredi kartı limitlerine bakıyor. Hayat pahalılığı artık sadece fiyat etiketlerinde değil, cüzdanlarda, borç bakiyelerinde, geciken ödemelerde kendini gösteriyor.

Artık hemen hemen tüm harcamalar, plastik bir kartın omuzlarında yükseliyor…

Türkiye'de artan hayat pahalılığı, vatandaşın kredi kartına yüklenmesine neden oldu. Ay sonunu getirmekte zorlanan tüketiciler, market alışverişinden benzin ödemesine, hatta vergi borçlarına kadar neredeyse tüm giderlerini kredi kartıyla karşılıyor. Kredi kartıyla yapılan market ve yemek harcamaları, bir önceki yılın aynı ayına göre %56.25'lik artışla 529.8 milyar liraya ulaştı. Bu verinin gerçek hayattaki karşılığını görmek için uzağa bakmaya gerek yok. Ağustos ayında sadece ekmek %8,11, kahvaltılık tahıl ürünleri %5,92, toz kakao %6,32 oranında zamlandı.

TÜİK verilerine göre, Ağustos 2025’te tüketici fiyatlarında en yüksek artış %36,43 ile hava yolu yolcu taşımacılığında yaşandı. Bu rakamı %16,32 ile gazete ve dergiler, %8,14 ile un ve tahıllar izliyor. Aynı dönemde en fazla ucuzlayan ürün patates oldu. Hem de %10,4 ile.

Market alışverişini kredi kartıyla yapan insanlar ihtiyaçlarını değil, vadeye yayabilecekleri zorunlulukları satın alıyor. Oysa kredi kartı, ekonomik refah dönemlerinde bir kolaylık aracıdır. Bugün geldiğimiz noktada ise, toplumun büyük bir kesimi için hayatta kalmanın bir yolu…

Önümüzdeki ekstrede neyle karşılaşacağını bilmeden harcayan insanlar, sadece “alışveriş” yapmıyor; aslında geleceğini ipotek altına alıyor. Her ay bir öncekini kapatmak için yapılan bu zincirleme borçlanma, ekonomik sürdürülebilirliğin değil, toplumsal çaresizliğin bir göstergesi haline geldi.

Yüksek enflasyon, gelir artışlarının fiyat artışlarını yakalayamaması, tasarrufun bir seçenek olmaktan çıkması ve daralan alım gücü... Bu zincirin her halkası, vatandaşı kredi kartına biraz daha bağımlı hale getirdi. Çünkü insanlar artık ay sonunu değil, bir sonraki vadeyi düşünerek yaşıyor.

Kredi kartı harcamaları içinde en fazla artışın market ve yemek kategorisinde olması tesadüf değil. Lüks tüketim değil bu; yaşamak için, beslenmek için yapılan harcamalar. Bu da bize gösteriyor ki, kredi kartı artık bir ödeme aracı değil, bir hayatta kalma stratejisi.

Elbette bu manzaranın tek sorumlusu vatandaş değil. Ekonomik yönetişim, mali disiplin, gelir dağılımı adaleti ve fiyat istikrarı gibi makro faktörler göz ardı edilemez. Ancak bireysel finansal okuryazarlığın da yetersiz olduğunun göstergesi… Kredi kartı “ek gelir” değildir; sadece ertelenmiş bir giderdir.

Esasında kredi kartı, sadece bir ödeme aracıdır. Yani cebinizde olmayan parayı harcamanıza izin veren, ama sonunda sizden fazlasını geri isteyen bir sistem… Nakit para harcarken hissettiğiniz “azalıyor” duygusu, kredi kartında yoktur; bu da kontrolsüz harcamaları tetikler. Oysa her taksit, ertelenmiş bir yükümlülük, her limit artışı gizli bir borç tuzağıdır. Kredi kartı geçici bir kolaylık sağlar ama uzun vadede biriken borçla birlikte gelen finansal bağımlılığın da kapısını aralar. Harcarken değil, öderken fark edilir bu gerçek.

Ancak bugün insanlar ay sonunu kredi kartıyla getiriyorsa, bu bir ödeme sistemi tercihinden çıkıp zorunluluğa dönüşmüş demektir.

Bankalar içinse kart harcamaları, adeta altın yumurtlayan tavuk. Faiz gelirleri, taksitlendirme ücretleri, gecikme cezaları... Tüm bu mekanizma, vatandaşı sistem içinde döndürerek çarkı ayakta tutuyor. Ama unutulmamalı ki, bu çark sadece dönmüyor; aynı zamanda ezip geçiyor.

Bir toplumun market alışverişini bile borçla yapar hale gelmesi, yalnızca bir ekonomik gösterge değil, aynı zamanda bir sosyal alarmdır. Bugün kredi kartı harcamalarıyla ayakta duran onca insan, aslında geleceğini yemektedir. Ekonomi yalnızca büyüme oranlarıyla, ihracat rakamlarıyla değil; insanın mutfağıyla, cüzdanıyla, ruh haliyle ölçülür. Ve bugün bu göstergeler bize diyor ki: Bir yerde yanlış var…

Sağlıcakla…
 

Yazarın Diğer Yazıları