Ülke gündemi ile yerel gündemi birbirinden ayırabilmek gerekiyor. Çünkü ülke gündemi çoğu zaman büyük başlıklarla, genel politikalarla, makroekonomi rakamlarıyla dolup taşarken; yerel gündem vatandaşın her gün nefes aldığı, yaşadığı, hissettiği sorunlarla ilgilidir. Birinde kur istikrarından, dış politikadan, genel seçimlerden bahsedilirken; diğerinde bir mahallenin içme suyu sıkıntısı, bir ilçenin ulaşım sorunu ya da bir köydeki çiftçinin ürününü değerinde satamaması konuşulur.
İşte bu noktada önemli olan, yereldeki meseleleri görünür kılabilmek, küçük gibi görünen detayları büyük resme katabilmektir. Eğer bir şehirde çöp toplanmıyorsa, o sadece belediyenin değil, aynı zamanda ülkenin çevre politikalarının da bir yansımasıdır. Eğer bir ilçede gençler işsizlikten dolayı göç ediyorsa, bu yalnızca o bölgenin değil, ülkenin kalkınma stratejisinin eksikliğiyle ilgilidir. Yani yerelde yaşanan her sorun aslında ulusal meselelerin küçük birer yansımasıdır.
Ne yazık ki gündem çoğu zaman tersinden işler. Ulusal tartışmaların gürültüsü arasında yerel sorunların sesi kısılır. Oysa demokrasi, en çok da yerelden beslenir. Bir şehrin sorunlarını dile getirmek, çözüm arayışını gündeme taşımak, sadece o şehri değil tüm ülkeyi ilgilendiren bir çaba haline gelir. Çünkü güçlü şehirler olmadan güçlü bir ülke inşa edilemez.
Burada sorumluluk sadece siyasetçilere değil, gazetecilere, akademisyenlere, sivil toplum kuruluşlarına ve hatta yurttaşlara da düşüyor. Yerel sorunları ülke gündemine taşıyabilmek, güçlü bir farkındalık oluşturabilmek ancak ortak bir bilinçle mümkün olur. Gazeteci, bir ilçenin yaşadığı sorunları manşete taşıdığında; siyasetçi, seçimden seçime değil her zaman bölgesine kulak verdiğinde; yurttaş, kendi mahallesindeki meseleyi dile getirmekten çekinmediğinde, işte o zaman yerel ses ulusal bir yankıya dönüşür.
Bugün artık biliyoruz ki çözüm odaklı siyaset ve basın, yerelden yükseliyor. Eğer bir ülke geleceğini planlamak istiyorsa, önce şehirlerine, ilçelerine, köylerine kulak vermeli. Yerel sorunların çözülmediği bir ülkede “ulusal başarı”dan söz etmek mümkün değildir.
Bugün Orta Vadeli Programı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz tüm yönleriyle açıkladı. Hükümetin genelde uyguladığı ekonomi politikasından ve beklentilerinden bahsetti. Ama yerelle ilgili hiç bir konuya temas etmedi. Kahramanmaraş’ta fabrikalar işçi çıkarmaya, durağanlaşmaya ve hatta kepenk indirmeye kadar giden bir sürecin içinde. Hala depremin yaraları sarılmaya çalışırken vergi yükü, yüksek işçilik ve enerji giderleri, pazarda daralma, alım gücünün düşmesi gibi birçok olumsuzluklar devam ediyor. Siftah etmeden kepenk kapatan birçok esnaf, iş arayan yüzlerce genç, ürettiğini zarar etmeden pazarlamaya çalışan onlarca sanayici var bu şehirde.
Ekonomideki daralma işletmelerin finansa erişimini her geçen gün zorlaştırırken yüksek faiz oranları iş insanlarını karamsarlığa sürüklediği bir gerçek. Yerelden başlamak şartıyla sorun yaşanan sektörlere özel finansman, düşük faizli kredi imkanlarının sağlanması gerekmektedir. Yerel politikacıların, STK temsilcilerinin bu konuda talepleri sıkılaşmalı, kamuoyu oluşturmalıdır.
Sorunlar belli çözüm için atılacak adımlar gecikmemelidir. Kısacası, ülke gündeminin içinde kaybolmadan yerelin nabzını tutabilmek, asıl maharetin ve başarının göstergesidir. Çünkü gerçek değişim, en yakınımızda başlar ve dalga dalga büyüyerek ülkenin tamamına yayılır.