İbrahim Baykut

Dile getirilemeyen gerçekler

İbrahim Baykut

İki yılı aşkın süredir ekonomimiz adeta bir fırtınanın içinde savruluyor. Finansman maliyetleri tarihi zirvelere çıkarken, işletmelerin krediye ulaşması neredeyse imkânsız hâle geldi. Bankalar, yüksek faizler ve sıkı teminatlarla fonlama yapıyor; işletmeler ise günlük nakit ihtiyacını karşılamanın derdinde. Bu tablo sadece bir ekonomik kriz değil; aynı zamanda güvenin, öngörünün ve iş yapma kültürünün de ciddi şekilde sarsıldığı bir dönem.

Ama en önemli kayıp, görünmeyen bir yerde yaşanıyor: güvenin yok olması. İş dünyası artık yarını öngöremiyor. Yatırım yapmak, üretim kapasitesini artırmak ya da yeni istihdam yaratmak cesaret değil, büyük bir risk hâline geldi. Kurun baskılanması ve gerçeği yansıtmadığı düşünülen ekonomik veriler, karar almayı imkânsızlaştırıyor. Resmî rakamlar bazen umut veriyor gibi görünüyor, ama sahadaki gerçek, çok farklı. Girişimciler, esnaflar ve sanayiciler için verilerin güvenilirliği artık bir lüks; gerçek hayatta ise günü kurtarmak için mücadele kaçınılmaz.

Bir yanda fırsatçıların bekleyişi var: “Bugün kim iflas etmiş?” diye gözleyenler. Krizin getirdiği panik, bazıları için spekülatif kazanç fırsatına dönüşüyor. Diğer yanda ise sessiz kahramanlar var: günü kurtarmak için zararına mal satan, karı bir kenara bırakıp işletmesini ayakta tutmaya çalışan sanayici ve esnaf. Her satış, her maaş ödemesi, her tedarikçi borcu, bir direniş hikâyesi anlatıyor. Bu insanlar sadece işletmelerini değil, ülke ekonomisinin can damarını da ayakta tutuyor.

Bu kriz, sadece finansal değil; sosyal bir kriz de. İş dünyasının moral kaybı, tüketici güvenini de etkiliyor. İnsanlar harcamaktan çekiniyor, yatırımlardan kaçınıyor, tasarruflarıyla günü kurtarmaya çalışıyor. Dolayısıyla ekonomik kriz, toplumsal psikolojiyi de derinden şekillendiriyor.

Peki, çözüm yok mu? Elbette var. Ancak çözüm, sadece politika yapıcıların ya da merkez bankalarının alacağı kararlarla sınırlı değil; toplumun, iş dünyasının ve devletin eşgüdümlü çabasıyla mümkün.

Şeffaflık ve güven ortamının yeniden inşa edilmeli. Ekonomik veriler gerçeği yansıtmalı. Manipüle edilmiş rakamlar, hem iş dünyasını hem de yatırımcıları yanıltıyor. Güvenin sağlanması, yatırımın ve üretimin önünü açar.

Finansmana erişimi kolaylaştırmak bir diğer adım olacaktır. Orta ve küçük ölçekli işletmelerin kredi ve finansmana ulaşımı, düşük faiz ve esnek geri ödeme planlarıyla desteklenmeli. Böylece üretim zinciri ve istihdam korunabilir.

Uzun vadeli planlama teşviki sağlanmalı. Kısa vadeli kazanç yerine, sürdürülebilir büyümeyi ödüllendiren teşvikler geliştirilmeli. Vergi avantajları, düşük faizli yatırımlar ve Ar-Ge destekleri bunun temelini oluşturur.

Risk paylaşımı ve dayanışma mekanizmaları kurulmalı. Tedarik zinciri, bankalar ve üreticiler arasındaki güveni güçlendirecek kolektif modeller hayata geçirilmeli. Kriz, bireysel değil, ortak çözüm gerektirir.

Toplumsal farkındalık ve dayanışma sağlanmalı. Tüketici, sanayici ve esnaf arasındaki güven bağı, kriz dönemlerinde kritik öneme sahip. Dayanışma, sadece sosyal bir erdem değil, ekonomik istikrarın da anahtarıdır.

Dijitalleşme ve verimlilik yatırımları desteklenmeli. Kriz döneminde maliyetleri düşürmek ve verimliliği artırmak, işletmelerin hayatta kalmasını sağlar. Teknolojiye yatırım, uzun vadeli rekabet avantajı yaratır.

Kriz, en acımasız yüzünü gösterdiğinde çoğu gerçek dile getirilemez. Ama bu gerçekleri görmek, anlamak ve çözüm yollarını konuşmak, sessiz kahramanların hikâyesini görünür kılar. İş dünyasının direnç gösterdiği her gün, sadece zararın ötesinde, umut ve dayanışmanın da kazanımıdır.

Sessiz kahramanların mücadelesi, yalnızca bugünü değil, yarını da şekillendirir. Ve unutulmamalı ki, kriz ne kadar sert olursa olsun, çözüm her zaman insanın yaratıcılığı, iş birliği ve cesareti ile başlar.
 

Yazarın Diğer Yazıları