Gazze'de her gün çocuklar ölüyor. Açlığa mahkûm edilmiş insanlık sesimizi duyun artık diye bağırıyor.
Avrupalı devletlerin bile yeter artık dediği soykırım için Hristiyan ahali bile şehirlerin meydanını dolduruyor.
Hep bir ağızdan "Katil İsrail " sloganları yankılanıyor.
Ben bunları yazarken Yahudi kahvecisinin önünden geçiyorum ve doluluk oranı görünce önce kendimden sonra Müslümanlığımızdan utanıyorum.
İzleyenleriniz mutlaka vardır.
Netanyahu denen iblis basın mensuplarına aynen şu soruyu yöneltiyor.
"Telefonunuz var mı? "
Evet, cevabını alınca “ onlarda bizim “ deyip, tehditler savuruyor.
Ve arsızca devam ediyor.
"Cherry Domates de bizim. "
Evet, neler neler Siyonizm’e hizmet etmiyor ki!
Sosyal medya, arama motorları, çocuklarımızın her gün vaktinin büyük bir bölümünü geçirdiği sanal oyunlar, sinema sektörü, ilaç firmaları, tohumlar, temizlik ürünleri...
Dünyayı kuşatan Siyonizm ve onun karşısında direnmeye çalışan: Hristiyan, Müslüman ve vicdanı olan çoğunluk bu namussuz sistemi yok edecek güce ulaşabilecek mi?
Bizler insanlık tarihi açısından önemli olan bu başkaldırıyı gelecek nesillere miras bırakabilecek miyiz?
Yoksa Yahudi kahvecisinde telvesi olmayan kahveleri hâlâ tüketecek miyiz?
Ben kahrolsun İsrail dediğim şimdiki zamanda bile gözlerini henüz dünyaya yeni açmış Gazzeli bir bebek annesinden ilk sütünü korkusuzca ve yeterince içmekten alıkonuluyor.
Siyonizm’in dünyanın başına bela olacağını bilse Kemal Reis 6 Mayıs 1492 yılında padişah II. Beyazıt'ın emriyle bu toplumu gemilerle Avrupa'ya getirip, soykırımdan kurtarır mıydı?
İsrail'in silah ve cephane tedarikçisi ABD çıkmış hâlâ Ortadoğu'da müttefik Müslüman devletler var açıklaması yapıyor. Evangelist sarı adamdan barış bekliyoruz.
Sahi barış nedir?
Yaklaşık elli kadar Hamas'ın elinde kalan esirlerin kurtarılması için onca masumun ölmesi mi barış?
Onca devletin BM'de aldığı kararlara bir tek devletin ret oyu vermesiyle yaptırım yapamamasıdır barış?
Sizin demokrasinizin, insan haklarınız canı cehennemde yansın.
Son yüz yılı cinayet yüzyılına çevirdiniz.
A-Ş-K
Sevmek farklı bir his değil aslında. İnsan köpeği sever, çiçeği sever, çocuğu sever, yemeği sever, günahı sever, denizi sever, sevmeyi sever, geceyi sever, kanmayı sever, kandırmayı sever... Ve bu liste uzayıp gider. Sevmenin keskin bir çizgisi ve aynı zamanda karşıdaki eylemi ayırma durumu da yoktur. Sorsanız, iyi insanda sever, kötü insanda sever.
Ya Aşk... Öyle midir?
Direnmekten öte bir boyun eğme vardır. Bir duruş, Bin yok oluş! Ve her yok oluşta, binlerce çoğalmak.
Meyvesinden çok ağaca âşık olmak…
Taraf gütmeyen, öfke nöbetleri geçirmeyen, potansiyel bir güçtür "Aşk".
Onca sözlere aldırmadan, bir kılıcın keskin tarafını; şah damarların üzerine yaklaştırmaktır aşk
"Aşkı" herkesin yapacağı bir iş gibi düşünmeyin. Var-dan yok-a doğru uzanan bir yoldur kendisi. His, öyle kuvvetlidir ki; dört gözün, yedi bacağın, sekiz kolun vardır. Aşk, çözümleme değil değerlendirme sanatıdır. Titrer adeta bastığın her toprak parçası! En hırçın köpekler bile gözlerinin içine bakamaz, boyun eğer. Engerek yılanları yollarını asla kesemez. İnsan olursun, insancık değil. Gerçek olursun, sahte hiç değil!
Anladınız mı şimdi sevmek ile aşkın farkını?