İnsan başıboş bırakılamaz. Hesaba çekilecek hiçbir varlık başıboş bırakılamaz.
Hesap ve kurallara bağlı olmak bir birbirini bütünler. “Bir yerde kurallar varsa, orada hesaba çekilmek de vardır. Bir yerde hesaba çekilmek varsa, öncesinde o hesap için belirlenmiş kurallar vardır.”
Kurallar konulmadan hesaba çekilmek sözkonusu olamaz.
Kurallar konulmadan birini hesaba çekmeye kalksanız, size şöyle bir soru sormaz mı? “Beni neye göre hesaba çekiyorsunuz?”
Kur’an-ı Hakim’de, Hikmetli Kitabımızda şöyle bir ikaz vardır: “İnsan, başıboş bırakılacağını ve yaptıklarından hesaba çekilmeyeceğini mi sanıyor?” (Kıyamet Suresi, 36)
Bu ikaz, insanı titretmeli ve yaptığı her fiilin hesabını vereceğinin bilincinde olması gerektiğini hatırlatmalıdır.
Bizi düşünceye sevkeden bu uyarı “Kıyamet Suresinde” beyan edilmektedir.
Kıyamet de hesaba çekilmekle birebir ve doğrudan ilgili bir kavramdır. Kıyamet olmadan, hesaba çekilmek de olmaz. Önce kıyamet ve ardından “hesap vermek günü tahakkuk edecektir.” İnsanın bu gerçek karşısında yapması gereken en büyük akıllıca iş, kendisini “ölmeden önce hesaba çekmek” ve dosdoğru bir yolda yürümektir.
Tabi, dosdoğru yolda yürümenin en başta gelen kuralı, “iyilikle hemhal olmak ve kötülükten de fersah fersah uzak durmaktır.”
Bütün buraya kadar anlattıklarım akıl ve mantık gerektiren tabi ve normal olan hususlardır. Yani akıl dışı ve acayip işler anlatmıyoruz.
Aklın varsa bunları anlarsın. Aptal mısın sen? Ebleh misin sen? Ahmak mısın sen? Bunları nasıl anlamazsın?
Yoksa esir misin? Aklın olduğu halde bunları anlamıyorsan ya da umursamıyorsan “şeytan ve nefsin seni esir almış, özgür değilsin.”
Kurtul esaret zincirlerinden, şeytana ve nefsine vur depiği! Depik demek tekme atmak demek. Kurtul esaret zincirlerinden, şeytana ve nefsine vur tekmeyi!
Tekmeyi vurdun seytana ve nefsine, artık hürsün. Şu soruları tefekkür eyle!
Bu Dünya kurallar ve hesaba çekilecek insanlar için yükümlülükler bütünüdür.
Sen önce nefsinden, kendinden yükümlü ve sorumlusun.
İyilikle hemhal olacaksın ve kötülükten de fersah fersah uzak duracaksın. Yani iman ederek iyilik ve doğruluk üzere yaşayacaksın, bu yetmez. Kötülükten ve yanlış işlerden sonsuza dek uzak duracaksın.
Ancak yükümlülük ve sorumluluğun bunlarla bitmedi. İyilikle hemhal olan ve kötülükten fersah fersah uzak duran bir mü’min, “bana ne başkalarından, ben kendimi kurtarmaya bakarım ve başkaları ne olursa olsun” diyemez.
Her mü’minin en birinci görevi kendisi iyilik üzere olacağı ve kötülükten uzak duracağı gibi, “başkalarını da iyiliğe çağırmak ve kötülükten de uzak tutmaktır.”
Bunun İslamî Literatürdeki adı, bunun Dinimizdeki yeri “emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerdir.” Yani, “iyiliği ve helali emretmek, teşvik etmek ve kötülüğü ve haramı men etmek, yasaklamaktır.”
Ve bu bir görevdir. Bu görev sanmayın ki yalnızca imamlara, hocalara ve Devlet yetkililerine yüklenmiş bir görev de değildir.
Bu görev her mü’minin görevidir. Mü’minsen ve bilinçli bir Müslümansan, kesinlikle ve kesinlikle “emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker” vazifeni yerine getirecektir.
Ve ben bu vazifeyle kendimi, son nefesime kadar bağlı ve ilgili görüyorum.
Geçen bir konferans sırasında şöyle dua ettim: “Ey Allah’ım (cc) beni son nefesime kadar emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker” görevini yerine getirenlerden ve iyiliği, hayrı, doğruluğu, helali son nefesime kadar emreden ve teşvik edenlerden eyle. Kötülüğü, azgınlığı, sapkınlığı ve haramı da son nefesine kadar yasaklayanlardan, men edenlerden eyle.” Amin.
Gerçekten de kurtuluşun yolu bu duada saklı.
Bu duayı talep eden ve dileyen kimse, “kendisini kurtarır ve başkalarının da kurtuluşuna vesile olur.”
Gel gör ki, günümüzde “emr-i bil maruf, nehy-i anil münker” yani iyiliği teşvik etmek ve kötülüğü yasaklamak sanki umursanmaz oldu.
Bu umursamazlık hali felaketlerin esas nedenidir.
Bu toplumda günümüzde yaşanan bunca huzursuzluk, bunca güvensizlik ve bunca gözyaşının sebebi budur.
Bu toplumda şiddet, cinayet, öfke, kabalık, hayvanlar gibi saldırganlık almış başını gidiyor.
Hödükler “bana dokunmayan yılan bin yaşasaın” modunda, toplumdaki felaketleri TV’den, sosyal medyadan, gazetelerden izleyip duruyor. Halbuki o yılan yakında, onu da sokacak.
Kimse toplumdaki bozulmalar ve bu çürüme karşısında sorumluluk almaktan kaçamaz. Herkes “emr-i bil maruf, nehy-i anil münker” ile vazifelidir. Herkes sorumludur.
İnsan olarak da sorumlusun, mü’min olarak da sorumlusum.
Şunu aklınızda her daim bulundurun. Mü’min olmak, sorumluluk taşımaktır. Mü’min olmak, yeryüzünde tüm varlık ve yaratılmış her şeyin sorumluluğunun bilincinde olmak.
Öyle ki, bu Dünya’da birer vazifeli olduğumuz şuuruyla hareket etmeliyiz. Sorumluluğumuz en dar çevreden başlar ve genişleyerek tüm kainatı içine alır.
Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, nefsimiz, yani kendimiz, eşimiz, çoluk çocuğumuz, yani ailemiz, etrafımız yani çevremiz, tüm toplum yani Ülkemiz, tüm Dünya, yani insanlık ile ilgili sorumluluk taşıyoruz.
Önce kendimizden, sonra ailemizden, sonra etrafımızdaki yakın fertlerden, sonra Milletimizden, sonra tüm insanlıktan, tüm canlı ve cansız varlıklardan sorumluyuz ve bu husustaki sorumluluklarımızı gücümüz ölçüsünde yerine getirmeliyiz.
Zaten Kur’an-ı Kerim’de insanın “halife” olduğu bildirilmektedir. İşte o ayet-i kerime: “Hani Rabbin meleklere: «Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.» buyurmuştu. Melekler: «Bizler hamdinle Sen’i tesbîh ve takdîs edip dururken, yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek bir kimseyi mi yaratacaksın?» dediler. Allâh da onlara: «Sizin bilemeyeceğinizi herhâlde Ben bilirim!» dedi.” (Bakara Suresi, 30)
Evet, insan, yeryüzünde “halife kılınan insan, sorumluluk yüklenmiştir.”
O sorumluluk yalnız insanın kendi nefsiyle, ailesiyle, toplumla sınırlı değil, sorumluluk alanımız tüm Dünya’dır.
Evet, “halife insan”, sorumludur.
O sorumluluğun özeti, “emr-i bil maruf, nehy-i anil münker’dir.”
Ve bu görevi dar çerçeveden, nefsimizden, ailemizden, toplumumuzdan, Ülkemizden ve tüm Dünya’dan başlatıp Kainata kadar genişletmeliyiz.
Müslüman ve mü’min insan Kainat da benden sorulur diyerek, “Kainatın dahi sorumluluğunu üzerine alan insandır.”
Halife olmak bunu gerektiriyor.
Kainattan niye sorumluyuz? Dünya’yı anladık da Kainattan dahi nasıl sorumlu oluruz” diye soranları duyuyorum.
Hemen cevap veriyorum: Evet, insani sorumluluğumuz Kainatı da kapsar. Çünkü, bu kainatta, aklı, fikri, izanı ve ilmi olan tek canlı insandır. Ve aklımız, fikrimiz, izanımız ve ilmimiz bize sorumluluk yüklüyor.
Bu Kainattaki dengeyi korumazsak mazallah “nifak ve bozgun” başlar ki, o da kıyametin habercisidir.
Kainattaki denge “akıl ve ahlaktır.”
Bu satırların yazarı bu kardeşiniz, akıl ve ahlak doğrultusunda yüzlerce köşe yazısı, makale, kitap yayınladı, seminer ve konferans sundu. Şimdilerde bir de bu uğurda Dernek kurdu. Derneğimizin ismi: İnsan Kitap ve Toplum Araştırmaları Derneği.
Derneğimiz “emr-i bil maruf, nehy-i anil münker” üzeredir.
Vesselam.