Kapı ya açıktır ya da kapalıdır. “Kapı yarı açık” diye bir söz duyduğunuzda, anlayın ki, kapı açıktır. Kapı yarı açıktır, yalnızca bir ayrıntı belirtmek içindir. Ancak esasta olan şey “kapının açık olduğudur.”
Evet, “kapı ya açıktır, ya da kapalıdır.” Kapı yarı açıktır, diyen kişi, kapının açık olduğunu ve kapalı olmadığını beyan eder. Ve “yarı açık” dediğinde yalnızca bir ayrıntı verir. Ve kapının tamamıyla açık olmadığını belirtir.
Ancak bu ayrıntı bazı durumlarda önem taşısa da, esasında kapının kapalı olup olmadığı sorulduğunda, kapı yarı açık olsa da, “kapı açık” diye cevap vermek yeterlidir.
Bir de şöyle düşünelim.
Bir kişiye “kapı yarı kapalıdır” desek çok mantıksız bir şey söylemiş oluruz. “Yarı kapalı kapı olmaz.” “Bir kişi kapı yarı kapalıdır” diyorsa ve maksadının kapının açık olmadığını beyan etmek ise “kapı kapalıdır” demesi gerekmektedir.
Şimdi bu fiziki örneklerden felsefesi örneklere geçiş yapalım.
Bir kişi ya Hakk’ın tarafındadır. Ya batıl’ın tarafındadır.
Bir kişi, “ben yarı Hak, yarı batıl tarafındayım” diyemez. Bu mümkün değildir.
Ya da bir kişi “Hak ve batıl karşılaşmasında”, ben tarafsızım diyemez.
Bir yerde Hak ve batıl, mücadele veriyorsa, ben tarafsızım diyen kişi batılın tarafındadır.
Bir yerde, bir davada bir tarafta Allah ve karşı tarafında şeytan varsa, bir kişi bu mücadelede “ben ne Allah’ın, ne de şeytanın tarafındayım, tarafsızım” diyorsa, şeytanın tarafındadır.
Şunu demek istiyorum.
Dünya’da iki ayrı kutup ve ta ilk insan Adem (as)den beri, iki mücadele var. Hak ve batıl mücadelesi.
Bu mücadelede, doğuştan ve fıtrattan, hepimiz Allah’ın tarafında olacak şekilde programlanmışız.
Kişi bu programı değiştirdiğinde, “ben tarafsızım” dediğinde bu mümkün olmuyor ve o kişi tarafsızım dediğinde, otomatikman şeytana, batıl’a hizmet ediyordur.
Nasıl mı?
Asıl olan insanın bu Dünya’da programlandığı ve onu Programlayan Zat’a uygun şekilde hayat sürmesidir. O şekilde hayat sürdüğünde, herkes huzurlu ve herkes mutlu.
Kişi bu programın dışında çıktığında, ben “tarafsız kaldım” diyemez, başka bir Programın tuzağına düşer ki, o tuzak şeytanın tuzağıdır.
Bu Dünya’da ara diye, boşluk diye bir şey yok.
Bizim çocukluğumuzda, şöyle bir söz duyardık. “Deliler ve çocukken ölenler, yani aklı melekeleri olmayan, aklını tam olarak kullanma durumunda olmayanlar ve o nedenle de sorumlulukları olmayan kişiler, öldüklerinde ne cennette, ne de cehennemdedir. Nerededir peki? A’raf’tadır. A’raf nedir peki? Cennet ile cehennem arasında bir yerdir.
Bu hususta yanlış bilgilendiğimizi büyüdüğümüzde anladım. Öncelikle şunu net olarak belirtelim. Deliler ve çocukken vefat edenler, Allah’ın (cc) izniyle Cennettedir.
A’raf nedir? Onu da Türkiye Diyanet Vakfı’nın çıkarttığı İslam Ansiklopedisinden açıklayalım:
A’raf bir sure adır. A‘raf urfun çoğuludur. Urf ise “yüksekçe yer” demek olup ayrıca dağın tepesine, atın yelesine, horozun ibiğine de urf denilir. Surede geçtiği şekliyle A‘raf, cennet ile cehennem arasındaki surun yüksekçe yerleridir. Kırk altıncı ayete göre cennet ile cehennem arasında bir “hicâb” (duvar), Hadîd sûresine göre ise (57/13) bir “sûr” vardır.
A’raf ara bir yerdir. Ancak oraya delilerin ve çocukken vefat edenlerin konulacağına dair İslami kaynaklarda hiçbir bilgi yoktur. Bize çocukken anlatılanlar da tamamen bir uydurmadır. Zaten, çocukken ve deli olarak aklı melekelerinden yoksun olanların cennete konulmaması, akla ve mantığa aykırıdır.
Biz bir hususu önce aklımıza ve mantığımıza göre değerlendiririz. Vahy ve Sahih Hadis varsa, ve orada ne diyorsa, ona şüphesiz inanırız. Onsan sonrasını aklımıza uygun bir şekilde değerlendirip karar veririz. Çocukların ve delilerin vefat ettiklerinde A’raf’ta olduklarına dair ne bir ayet, ne de bir hadis vardır. Bunu söyleyenler kafalarından uydurmuştur.
Şimdi bu hususu böyle açıkladıktan sonra insanın bu Dünya’da A’raf’ta olamayacağına yani boşlukta, ara bir yerde duramayacağına dair görüşlerimizi açıklamaya devam edelim.
Yani şunu demek istiyorum, ya Cennetlik bir hayat yaşarsın, ya da cehennemlik bir hayat yaşarsın. Arada bir hayat mümkün değildir.
Bu hususu daha da açıklamam gerekir.
Bunun için yazımın ikinci bölümünü bekleyelim.
Ancak sizi bu bekleyiş sırasında şu ayetleri tefekkür ile baş başa bırakayım.
Allah’ı, Peygamber’i ve Müminleri dost edinenler (bilsinler ki,) hizbullah (Allah’ın tarafı) esas galip olacak onlardır. (Maide Suresi, 56)
“Şeytan onlara galebe çalmıştır. Allah’ın mesajını onlara unutturmuştur. İşte onlar, hizbuşeytan (şeytanın tarafında olanlar)dır. İyi bilinsin ki asıl zarar edenler, şeytanın tarafında olanlardır. (Mücadele Suresi, 19)
Bu iki ayette iki taraf açık ve net olarak beyan edilmiştir.
İnsan da ya Allah’ın tarafındadır.
Ya da (mazallah) şeytanın tarafındadır.
Bunun ikisinin arası yok.
Yani kapı ya açıktır, ya kapalıdır.
Yazımızın ikinci bölümünde buluşmak üzere.