Herkesin eşit şartlarda yarıştığı bir toplumsal ortam oluşturmalıyız
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Herkesin eşit şartlarda yarıştığı, herkesin her türlü alanda katkı sunabileceği bir toplumsal ortam oluşturmalıyız. Devlet ve vatandaş ilişkilerinin dışında sivil toplumda ve özel sektörde de ayrımcılıkla mücadelenin çok önemli olduğunu, gelecek dönemde bunu daha çok tartışmamız gerektiği ifade etmek istiyorum, dedi.
Yılmaz, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi Konferans Salonu'nda düzenlenen "Kriz Dönemlerinde İnsan Haklarının Yeniden İnşası Zirvesi"ne katıldı.
Uluslararası düzeyde insan hakları ihlallerinin arttığı, dünyanın çeşitli bölgelerinde çatışmaların yaşandığı ve krizlerin derinleştiği bir dönemde zirvenin düzenlenmesini son derece anlamlı bulduğunu belirten Yılmaz, Zirve kapsamındaki değerlendirmelerin insan onurunu korumaya yönelik küresel çabalara değerli katkılar sunacağına inandığını söyledi.
İnsan haklarının insan onurunun her koşulda korunması ilkesine dayandığını vurgulayan Yılmaz, şöyle konuştu: "Yalnızca barış ve refah dönemlerinin değil, en çok da kriz anlarının sınavıdır. Küresel ölçekte derinleşen çatışmalar, afetler, savaşlar, zorunlu yerinden edilmeler, ekonomik veya insani krizler, insan haklarının en çok tehdit altında olduğu ama aynı zamanda bu haklara en çok ihtiyaç duyulduğu zamanlardır. İnsanlığın hak mücadelesinin en önemli mihenk taşlarından biri olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, en ağır koşullarda dahi insan onurunun korunmasını esas alan temel bir güvence niteliği taşımaktadır. Buna karşın, Beyanname'nin varlığı, dünyanın pek çok yerinde en temel hakların ağır şekilde ihlal edilmesine ve insanlık değerlerinin hiçe sayılmasına maalesef engel olamamaktadır."
Sayısız insanlık ve savaş suçu işlenmiştir
Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin en ağır biçimde ihlal edildiği coğrafyaların başında Gazze ve işgal altındaki Filistin topraklarının yer aldığını vurgulayan Yılmaz, şunları söyledi: "Gazze'de iki yılı aşkın süredir devam eden saldırılar sonucunda çoğu kadın ve çocuk on binlerce masum insan hayatını kaybetmiştir. Sayısız insanlık ve savaş suçu işlenmiştir. Şehirler enkaza dönmüş, topyekun bir halk açlık ile salgınların pençesine terk edilmiştir. Sivillerin, okulların, hastanelerin, camilerin ve kiliselerin hedef alınması, yaşananların bir çatışma değil, soykırım niteliği taşıdığını açıkça göstermektedir. Bugün dünyanın gözü önünde yaşanan bu ağır tablonun en çarpıcı yanı, Birleşmiş Milletler mekanizmalarının etkisiz kaldığı, Uluslararası Adalet Divanı'nın verdiği istişari görüşler ile geçici tedbir kararlarının dahi uygulanmadığı düzene dönüşmesidir. Uluslararası Adalet Divanı, 1967'den bu yana süren işgalin ve yerleşim politikalarının hukuka aykırı olduğunu teyit etmiş; İsrail'in insani yardımlara ve BM kuruluşlarına yönelik yükümlülüklerini yerine getirmediğini açıkça tescillemiştir. Buna rağmen, Gazze'deki yıkımın sürmesi, uluslararası hukukun bağlayıcılığı konusunda küresel bir soru işareti yaratmakta, adalete olan güveni yaralamakta, kurumları ve kuralları zayıflatmaktadır."
Filistinli kardeşlerimizin yanında durmaya devam edeceğiz
Yılmaz, Şarm El-Şeyh Zirvesi'nde Gazze'de ateşkesin sağlanmasına yönelik yürütülen diplomatik girişimlerin Türkiye'nin hem bölgesel hem küresel düzeyde barış için üstlendiği öncü rolü ve sorumluluğu açıkça gösterdiğini belirterek, Türkiye'nin bugün Gazze'ye en fazla insani yardım ulaştıran ülke olduğunu vurguladı.
"Önümüzdeki süreçte de Türkiye olarak Gazze'deki kardeşlerimizin her daim yanında olmaya, haklarını korumaya ve insani desteğimizi her koşulda sürdürmeye devam edeceğiz" diyen Yılmaz, şöyle devam etti: "Aynı şekilde uluslararası toplumun da çifte standarttan uzaklaşarak, daha güçlü şekilde Gazze ve Filistinliler için ortak bir vicdan ve tavır sergilemesi elzemdir. Temennimiz, bölgedeki düzenin, istikrarın ve barışın yeniden sağlanması için iki devletli çözüm neticesinde, 1967 sınırlarında bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti'nin kurulmasıdır. Bu devlet kuruluncaya kadar, bu çözüme kavuşuluncaya kadar Filistinli kardeşlerimizin yanında kararlı bir şekilde durmaya devam edeceğiz. Türkiye olarak; bir yanda üzerimize düşeni yaparken, diğer yandan dayanışma ve işbirliğini temel alan çok taraflılığı da savunmaya devam ediyoruz. Her fırsata yaşanan insani trajediler karşısında 'insanlık ittifakını' gündeme getiriyoruz. Ancak, çok taraflı kurumların karşı karşıya oldukları sınanmaları ve koruyan Birleşmiş Milletler'in reform ihtiyacını da görüyoruz."
Suriye'deki yeni dönem insanlığın geleceğine dair umutlarımızı tazelemiştir
Birleşmiş Milletler'in dünya barışını korumaktan sorumlu organı olan BM Güvenlik Konseyinin (BMGK), güncel ve acil meselelere yanıt veremez durumda olduğunu vurgulayan Yılmaz, uluslararası toplumun beklentilerini karşılayacak, daha kapsayıcı bir Güvenlik Konseyi yapısının ortaya konması ihtiyacını her platformda güçlü şekilde dile getirmeye devam ettiklerini söyledi.
Bugünkü Güvenlik Konseyi'nin 2. Dünya Savaşı'nın galipleri tarafından oluşturulduğunu, o günkü dünyanın güç dengeleri içinde şekillendirilmiş bir konsey olduğunu aktaran Yılmaz, "Bu yapının içerisinde bulunduğumuz dünyanın gerçekliklerine göre dönüştürülmesi gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 'Dünya beşten büyüktür' şiarıyla vücut bulan bu tutumumuzu, insanı ve insan haklarını merkeze alan bir anlayışla ve kararlılıkla ilerletmeye devam edeceğiz. Tek başımıza bunu elbette başaramayız, bu konuda müttefikler aramaya devam edeceğiz." dedi.
Türkiye, istikrarı ve insan onurunu savunan çizgiyi sürdürmektedir
Ukrayna'da devam eden savaş ortamında sivillerin korunmasının, insani yardımın ulaştırılmasının ve uluslararası hukukun uygulanmasının ciddi sınamalar doğurduğunu dile getiren Yılmaz, savaşın ilk günlerinden bu yana Türkiye'nin, tahıl koridoru girişiminden müzakerelere zemin hazırlayan diplomatik adımlara kadar pek çok alanda aktif rol üstlendiğini, insani yardımları ulaştırmak ve sivil kayıpların önüne geçmek için yoğun çaba sergilediğini söyledi.
Türkiye'nin küresel ölçekte hukuk ve insani değerler doğrultusunda ortaya koyduğu iradeyi, ulusal düzeyde kurumsal kapasitesini yenileyen adımlarla sağlam bir zemine oturttuğunu belirten Yılmaz, bu iradenin 2002 sonrasında adalet ve insan hakları alanında hayata geçirilen geniş ölçekli reformlarla kurumsal bir çerçeveye kavuştuğunu söyledi.
İstinaf sisteminin devreye girmesiyle yargının iş yükü dengelendi
Yılmaz, 2002'de yıllık ortalama 6 milyon olan yargı dosyası sayısının nüfus artışı ve toplumsal hareketlilikteki yükselişe rağmen Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ve diğer dijital çözümler sayesinde çok daha etkin bir biçimde yönetilebildiğini belirterek, şöyle konuştu:
"İstinaf sisteminin devreye girmesiyle yargının iş yükü dengelenmiş, 2016 sonrası dönemde bölge adliye mahkemelerinde milyonlarca dosya sonuçlandırılmıştır. Bu yapı, adaletin gecikmeden tecelli etmesini sağlayan en önemli kurumsal kazanımlardan biri haline gelmiştir. Yargının hızına katkı sunan dijital entegrasyon çalışmaları, 12. Kalkınma Planı ve Ulusal İnsan Hakları Eylem Planı'nda da stratejik öncelik olarak tanımlanmıştır. Adli veri yönetimi, yapay zeka destekli analiz sistemleri ve elektronik tebligat gibi uygulamalar ülkemizin kapasitesini ileriye taşımıştır. Kolluk hizmetlerinde insan hakları standartlarının yükselmesi de bu dönemin dikkati çekici adımlarındandır. 2002 öncesi sınırlı olan denetim mekanizmaları, yeni dönemde teknik araçlarla desteklenmiş; görev sırasında yapılan tüm işlemlerin kayıt altına alındığı bir sistem ortaya çıkmıştır."
Kolluk Gözetim Komisyonu'nun kurulmasının kötü muamele iddialarının bağımsız bir yapıda incelenmesini mümkün kıldığını, işkenceyle mücadelede kararlı yaklaşımın kurumsal bir nitelik kazandığını vurgulayan Yılmaz, bireysel başvuru hakkının 2012'de yürürlüğe girmesinden bu yana yüz binlerce vatandaşın, hak arama sürecine doğrudan dahil olduğunu aktardı.
Ceza infaz kurumlarının da 2000'li yılların başındaki fiziki kapasite ve hizmet düzeyinin çok ötesine taşındığını anlatan Yılmaz, sağlık hizmetlerine erişim oranlarının yükseldiğini, engelli ve kronik hastalığı bulunan hükümlüler için özel düzenlemelerin hayata geçirildiğini, mesleki eğitim programlarının çeşitliliği artırıldığını söyledi.
Yılmaz, "Elektronik izleme sistemi 2011'de pilot uygulamayla başlarken, bugün 100 bini aşan kişi bu sistemle takip edilebilir hale gelmiştir. Denetimli serbestliğin genişlemesi, ceza adaletinde modern standartlara uyumu güçlendirmiştir." ifadelerini kullandı.
Tüm vatandaşların eşit olduğu bir insan hakları kültürü desteklenmiştir
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde engelli bireylerin toplumsal hayata katılımını artırmak amacıyla 2005'teki Engelliler Kanunu ile önemli bir dönüşümün başlatıldığına dikkati çeken Yılmaz, şöyle konuştu: "Bu dönüşüm izleyen yıllarda çıkarılan erişilebilirlik düzenlemeleri, kamu binaları ve ulaşım altyapısındaki iyileştirmelerle kurumsallaşmıştır. Bu çerçeve, son Kalkınma Planı'nda 'toplumsal kapsayıcılığın güçlendirilmesi' başlığı altında stratejik bir hedef olarak yer almıştır. Devlet-vatandaş ilişkisinde köklü bir paradigma değişikliğine gidilerek hiçbir farklılığa bakılmaksızın tüm vatandaşların eşit olduğu bir insan hakları kültürü desteklenmiştir. Vatandaşlarımızın ana dillerini kullanmalarının önündeki engeller kaldırılmıştır. Başörtü nedeniyle eğitim ve çalışma hakkından mahrum bırakılan milyonlarca kadın, yapılan özgürlükçü düzenlemeler ile ekonomik, sosyal ve siyasi hayata daha etkin katılım sağlamaya başlamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmuştur. Bu sayede Alevi ve Bektaşi vatandaşların kültürel haklarına ilişkin düzenlemeler yeniden ele alınmış ve bu hakların kullanımına yönelik çeşitli iyileştirmeler hayata geçirilmiştir. Kamusal hizmetlerde sağlanan bu dönüşümün toplumsal kültür ortamı ve özel sektöre de yayılması, ayrımcılıkla mücadele edilmesi temel bir politika olarak benimsenmiştir."
Kamu olarak eşit vatandaşlık zihniyeti ile kamu hizmetlerini belirli bir noktaya getirdiklerini belirten Yılmaz, bu hizmetleri yaparken, kimsenin etnik kimliğine, cinsiyetine, inancına, mezhebine bakmadıklarını dile getirdi.
Ayrımcılığın her türüne karşı mücadele ettiklerini vurgulayan Yılmaz, aynı anlayışı özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından da beklediklerini söyledi.
Bakmadan Geçme