• Haberler
  • Yaşam
  • Damla damla kriz! Tüm dünyayı sinsi afet bekliyor

Damla damla kriz! Tüm dünyayı sinsi afet bekliyor

Uzmanlar, dünya genelinde küresel ısınma nedeniyle buzullardaki erimenin, bu kaynaklardan gelen tatlı suyu kalıcı olarak azaltmaya başladığını, kuraklık başta olmak üzere aşırı hava olaylarıyla beraber su döngüsünün öngörülemez hale geldiğini kaydetti.

BM Su Ajansı'na (UN Water) göre, dünya genelinde yaklaşık 3,6 milyar insan yılda en az bir ay suya yetersiz erişimle karşı karşıya ve bu sayının 2050'ye kadar 5 milyarı aşması bekleniyor. Dünya genelinde tatlı su kaynaklarının kullanımı, nüfus artışı ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimlerle her yıl yaklaşık yüzde 1 artarken, bu durum kaynaklar üzerinde büyük baskı oluşturuyor.

ABD merkezli Dünya Kaynakları Enstitüsünün verilerine göre, dünya üzerindeki 25 ülke tüm yıl boyunca aşırı derecede yüksek su stresiyle mücadele ediyor. Su stresinin en çok yaşandığı bölgelerin başında Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Güney Asya geliyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da nüfusun yüzde 83'ü, Güney Asya'da da nüfusun yüzde 74'ü su stresine maruz kalıyor.

Su kaynaklarındaki azalmanın neden olduğu sorunlar ülke içinde sınırlı kalmıyor, ülkeler arasında da anlaşmazlıklara neden oluyor. ABD merkezli düşünce kuruluşu Pasifik Enstitüsünün çalışmaları, sadece 2020'den 2023'e kadar dünya genelinde su nedeniyle 400'den fazla anlaşmazlığın kayda geçtiğini, ülkeler arasında veya ülke içinde yaşanan bu anlaşmazlıkların bazılarının çatışmalara dönüştüğünü gösteriyor.

Buzulların, dünya su rezervinin yüzde 70'ini oluşturduğu bilgisini paylaşan Selışık, şöyle devam etti: "Buzullar alarm veriyor. 450 gigatonluk buzul kütlesi eridi. 2024 yılında yaşanan buzullardaki erime, deniz seviyesinin 1,2 milimetre yükselmesine neden oldu. Bu, uzun vadeli tatlı su rezervlerinin azalması anlamına geliyor. Bazı bölgelerde zirve noktasına ulaşıldı yani buzuldan gelen su akışı artık kalıcı olarak azalıyor. Küresel nehir akışlarının büyük bölümü de normal seviyelerin altında seyrediyor ve bu durum tarım, içme suyu ve ekosistemler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Nehir havzalarının yalnızca 3'te 1'i normal koşullarda. 2024 yılında küresel nehir havzalarının yüzde 66’sı ya kurak ya da aşırı yağışlıydı. Bu, üst üste 6. yıl dengesizliğin sürdüğünü gösteriyor."

Kuraklık artık 'sinsi afet' olarak tanımlanıyor

Tatlı su kayıplarının yüzde 68’inin yer altı sularının aşırı çekilmesinden kaynaklandığından ve kişi başına düşen tatlı su miktarındaki en dikkat çekici düşüşlerin özellikle iklim değişikliğine açık, nüfus yoğunluğu yüksek ve su yönetimi zayıf bölgelerde yaşandığından bahseden Selışık, bu bölgelerin sırasıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA), Hindistan ve Pakistan, Batı Afrika ve Sahra Altı Afrika, Batı Avrupa ve Güneydoğu Asya olduğunu aktardı.

Dünyada kuraklığın sıklığında ve şiddetinde artış gözlemlendiğinin altını çizen Selışık, bu durumdan en fazla etkilenen ülkelere ilişkin şu tespitleri paylaştı: "Somali, Zimbabve, Eritre, Mozambik, Etiyopya ve Güney Afrika'nın yüksek risk altında olduğu Afrika’da kuraklık etkileri derinleşirken, Etiyopya dünyanın en ağır kuraklık krizlerinden birini yaşıyor. Kuraklık alanlarının genişlediği Avrupa’da İtalya, İspanya, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde yılda altı aya varan kurak dönemler yaşanıyor. Irak, İran, Suriye ve Ürdün’ün öne çıktığı Orta Doğu’da su kıtlığı ve göç riski artarken, 2050’ye kadar 216 milyon kişinin kuraklık nedeniyle göç etmesi bekleniyor. Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Tacikistan gibi Güney Asya ülkelerinde yer altı suları hızla düşüyor, muson düzensizlikleri kuraklık riskini artırıyor. Kuraklık artık 'sinsi afet' olarak tanımlanıyor. Yavaş gelişiyor ama etkisi uzun vadeli ve çok katmanlı."

Daha şiddetli kuraklıklar bekleniyor

Avrupa'nın güneyinde yer alan ülkelerin su kıtlığı açısından hassas olduğunu dile getiren Zal, şu değerlendirmelerde bulundu: "Özellikle Türkiye, İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan gibi ülkeler su kıtlığı ya da su kaynaklarının aşırı şekilde değişken olmasına bağlı olarak daha hassas hale gelebiliyor. Buna son zamanlarda Romanya, Bulgaristan gibi Doğu Avrupa'nın kimi ülkeleri de dahil edilebilir. Bunlarda da aşırı şekilde tarımsal amaçlı su kullanımı var ve bu ülkeler aynı zamanda alt havza ülkeleri olduğu için taşkın riski anlamında da çok ciddi sorunlarla karşılaşabiliyor."

Sulak alanların tarım alanına, tarım alanlarının ise kentsel alanlara dönüştürülmesinin suyun sürdürülebilirliğini tehdit eden iki unsur olduğunu belirten Zal, sözlerini şöyle tamamladı: “Önümüzdeki yıllarda yine Avrupa'nın güneyinde yağış miktarında önemli düşüşler ve daha şiddetli kuraklıklar bekleniyor. Bunun aynı zamanda tarım, içme ve kullanma suyu ile sanayideki su tüketimini biraz da tetikleyecek bir durum olacağı düşünülüyor. Arazi kullanımındaki değişikliklerle kirlilik de bu etkinin daha fazla hissedilmesine yol açacak.”

Bakmadan Geçme

Gazetecin - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!