Sait Yolaçan

Tarihi, talihi vizyonumuz ve millet hususiyetimiz

Sait Yolaçan

Orta Asya Türk devletimiz Karahanlıar'ın (840-1212); devlet başkanı Abdülkerim Satuk Buğra Hanın (924-955) öncülüğünde/rehberliğinde İslâmiyeti millet olarak kabul etmeleriyle beraber, tarihe isimleri ilk "İslâm Devleti" olarak geçmiştir... Abbasi sultanı halife Nasr bin Ali'ye "Rahmetullahi aleyh" biat etmeleriyle de; "ila-yi kelimetullah" dâvasına iştirak eden ilk Müslüman-Türk devleti şerefini de kazanmışlardır...

İmam-ı A'zam Numan bin Sâbit hazretleri(699-767) Bağdat Medresesinde, Asr-ı saadetten beri gelen İslâm ilimlerinin metodolojisini bir akademisyen hüviyetiyle binlerce talebe yetiştirerek, kitaplar yazarak ortaya koyan ilk Müslüman-Türk İslâm âlimimiz/mezhep imamızdır."Rahmetullahi aleyh"

Erkeklerden İslam'a ilk iman eden Hazret-i Ebubekir "Radiyallahü anh" efendimizin en büyük hususiyetlerinden birisi de, kâmil bir imana sâhip olması ve sevgili Peygamberimize "muhabbet ve itaatta" eşsiz olmasıydı...

Türk milleti olarak fıtratımızda(yaratılış hamurumuzda) bulunan "inanmak, itaat etmek, sevmek ve çalışmak" karakterimiz" İslam’ın ilklerinden(öncülerinden)" olmamızda en büyük etkenlerden birisi olmuştur...

Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamla başlayan ve hazret-i Ebubekir "Radiyallahü anh" efendimizle devam eden "Silsile-yi âliye" tasavvuf halkası 14.YY.'ın başlarında "Mâvera-ün nehir"de, şâh-ı nakşibend Behâeddin Buharî hazretleri "kuddise sirruh" ile zirve yaparak en kâmil manaya erişmiştir...

Karahanlı islâm devletimizden sonra "ila-yi kelimetullah" dâvamız, yâni Allahü teâlânın ismini, tevhid inancını bütün insanlara duyurmak mukaddes vazifemiz cihad-ı fi-sebilillah; Timurlular, Babürler, Selçuklular ve Osmanlılar vasıtasıyla Orta Asya'dan başlayarak bütün bir Hindistan, Afganistan, İran ve Anadolu'nun(Türkiye'nin) İslam coğrafyasına dönüşmesini sağlamıştır...

Bu coğrafyada/topraklarda çok büyük Türk-İslâm medeniyeti meydana getiren Atalarımızı, devlet adamlarımızı bir defa daha hürmetle, muhabbetle, minnetle, şükranla ve rahmetle yâd ediyoruz...

İslâm medeniyetinin esası "ilim, amel ve ihlas" ile işlere başlayıp bitirmektir. Müslüman için önemli olan bir işi nasıl yaptığından çok, niçin yaptığıdır. Yani, "şan-şöhret, makam-mevki, mal-mülk ve şehvet" işin içine karıştığı nispette, o iş, o oranda "dünya olur ve ahiret tarafından da o nispette kaybedilir...

Bütün bunlarda, yâni, "dünya-âhiret" kazancının ve başarılı olmanın yolu, mezhep imamlarımıza ve yolunda giden âlimlere tavizsiz tam uymaktır...

Yukarda saydığımız bütün İslâm devletleri işte bu ehl-sünnet âlimlerinin yolundaydılar...

Tasavvuf âlimlerine tam tabi olup, kıl kadar yollarından ayrılmadılar...

Tasavvuf demek, sevgi demektir... Allahü teâlâya muhabbette emsalsiz olmaktır...

Bunun en büyük göstergesi, İslâm coğrafyasındaki yüzbinlerce mutasavvıf evliya-yı kiram hazretlerinin örnek hayatlarıdır... 

İla-yı kelimetullah dâvası; sevgi, merhamet, adalet ve teknolojiyi en başa aldığı için, bu ve benzeri güzellikleri, iyilikleri ve doğrulukları gören insanlar seve seve İslam'a girmişlerdir...

İslâm ahlâkı zayıfladığı zaman, "inanmak, itaat, sevmek ve çalışmak" toplumdaki yerini bunların tersine bırakır ve İslam'dan tavizler başlar... Tavizler fitne tohumlarını çıkarır...

"Akl-ı selim" yerini "şeytân-i akla" bırakır...

Müslüman cemiyetindeki bu yozlaşma, bizi birbirimize düşürür. Bundan istifade eden devletler de, yukarda ismi geçen devletlerimizi yıkmışlardır...

Teselli ve temennimiz, fıtraten Allahü teâlânın dostu olan Müslüman-Türk milletinin yeniden ayağa kalkmasıdır...
 

Yazarın Diğer Yazıları