Sinan Güngör

Aşk 2!

Sinan Güngör

"Ateşin olduğu yerden nasıl dumanlar çıkarsa bir gönüle aşk şimşeği düşünce artık o gönülde bir başka gönül kesilir. Katır çobanı incinin kıymetini bilmediği gibi sıradan adamlar da âşıkların halini bilemez. Âşık kimse bir an dünyaya dalıp huzur bulursa aşk ondan yüz çevirir. Maşuk da araya binlerce perde çeker. Aşk hançerinin ciğerde açtığı yara ilaç kabul etmez. Onun şifası sevgilinin yüzüdür." Gönüller sultanı Mevlana Celaleddin Rumi bu şekilde tarif eder aşkı bizlere. Önceki yazımda siz değerli okurlarım için "Aşk" konusunu kaleme almıştım. Siz değerli okurlarımın da bileceği üzere bu kelime üzerine cilt cilt kitaplar yazılabileceği aşikârdır. Bende bu sebepten ötürü ilk yazımda işlemiş olduğum bu konunun çokta fazla üzerine eğilemediğimi düşündüm. Biraz ilk yazımın olması ve biraz da tabiri caizse siz değerli okurlarımın ilk kez karşısına çıkma heyecanıyla olduğunu düşünmekteyim. Bu yazıma başlarken ise gönüller sultanı Hz. Mevlana'nın az ama bir o kadar da öz kelimelerle aşkı tarif etmiş olduğu sözlerine yer vermek istedim. Haddim değil elbette Mevlana'nın sözlerini yorumlamak ama apaçık belli ediyor bizlere aşktan kasıtla ne demek istediğini. Gerçek sevgilinin Allah (c.c) olduğunu, aşkın da sadece  Cenab-ı Hakk'a olacağını savunmakta. Benim, çoğumuzun hatta hepimizin ortak kanaatini dile getiriyor bu özlü ve güzel sözleriyle. İnsan elbette yaradılışı gereği kimyasına, mayasına işlemiş adeta. "Aşk" kısaca ifade etmek gerekirse Yüce Allah (c.c)'ın biz aciz kullarına vermiş olduğu bir nimettir. Bir bakıma hepimiz duygularımızı farklı kişilere, farklı nesnelere aşık olma hissiyatında bulunmak isteyebiliriz. Kişiden kişiye göre değişebileceği gibi zamandan zamana göre de farklılıklar gösterebilir. Sözün tam da burasında iki cihan serverimiz gül kokulu Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ile amcasının oğlu aynı zamanda Hz. Fâtıma (r.a)'nın eşi on iki imamın birincisi Hz. Ali (r.a) efendimizin kaynaklarda ve kitaplarda geçen bir konuşmasını sizlere arzetmek isterim.

-"Ya Ali, Allah’ı seviyor musun?"

-"Evet ya Resulullah!"

-"Peki, beni seviyor musun?"

-"Evet ya Resulullah!"

-"Peki, eşini seviyor musun?"

-"Evet ya Resulullah!"

-"Peki, çocuklarını seviyor musun?"

-"Evet ya Resulallah!"

-"Peki, ya Ali bunların hepsini bir kalpte nasıl taşıyorsun?"

Diye sorunca, Hz. Ali (r.a) bu beklemediği soru karşısında şaşırmış ve cevap verememişti. "Bunu düşünmem gerek ya Resulullah" deyip oradan ayrılmıştı. Hz Ali (r.a), düşünceli bir şekilde eve gelir, eşi Hz Fâtıma (r.a) annemiz, düşünceli olduğunu fark edip kendisine "nedir bu hal ya Ali?" der. "Eğer bu düşünceliliğin dünyevi kaygılardan dolayı ise, anlat birlikte çözüm bulmaya çalışalım." der. Hz Ali (r.a)'de, Efendimiz (s.a.v) ile geçen diyaloğu bir bir eşi Hz. Fâtıma'ya anlatır. Hz. Fâtıma (r.a), durumu öğrenince tebessüm eder ve Hz. Ali (r.a)’ye der ki:"Ya Ali, babama git ve de ki, kişi Allah (c.c)’ı aklı ve ruhuyla, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i kalbiyle, eşini nefsiyle, çocuklarını da şefkatiyle sever." diye buyurdu. Hz Ali (r.a)' de aldığı bu cevap karşısında memnun olur ve hemen Efendimiz (s.a.v)'e gider ve anlatır. Efendimiz (sav), cevabı alınca tebessüm eder ve der ki: "Ya Ali, bu bana getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır."

Yani kısacası bence "Sevmek, Sevgi" ayrı şey "Aşk" ise ayrı şey. Bende kendi adıma söylemem gerekirse, aciz nefsimle; ailemi, arkadaşımı, dostlarımı seviyorum. Ayrıca gözlerine vurgun olduğum ve sevgisine mazhar olduğum için kendimi şanslı hissettiğim, Nur bakışlı yârimi çok seviyorum. "Sevgi" ise dediğim üzere ayrı bir bahis konusu elbette, özellikle konu da Allah (c.c) aşkı olunca. Allah (c.c) aşkıyla yanıp tutuşmak istiyorum her ne kadar çok zor ve tam olarak hakkını veremeyeceğimi bilsem bile bu aciz aklım ve dünyaya tutkuyla bağlanırcasına beni oradan oraya sürüklemeye çalışan zalim nefsime rağmen. Yazımın başında da bahsettiğim üzere kitaplar yazsak yine de anlatılması yetersiz kalır ismi "Aşk"olan bu konu. Bu nedenle yazımı son olarak büyük İslam bilgini ve mutasavvıfı İmam Gazali'ye göre aşkın tarifini yapmış bende siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum müsaadenizle.

İmam Gazali:" "Sevgi” canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı eğilimli olmasıdır."

"Söz konusu eğilimin güçlenmesi haline aşk denir. Aşk duygusu, aşığın sevgilisine kul olması ve sahip olduğu her şeyi uğrunda feda etmesine yol açacağı bir dereceye varabilir."

Züleyha’nın Hz. Yusuf’a karşı duyduğu aşkın ne dereceye vardığına bir baksanıza! Kadının bütün servet ve güzelliği bu uğurda gitmiş. Yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığının var olduğu söylenir, hepsini Hz. Yusuf’un aşkı uğruna harcamış. “Bugün Hz. Yusuf’u gördüm” diyen herkese eline geçeni zengin edecek değerde bir mücevher vere vere elinde hiçbir şey kalmamış. Aşırı aşkından dolayı diğer her şey aklından çıktığı için karşılaştığı her şeyi “Yusuf” diye çağırır olmuş, o kadar ki, başını göğe kaldırdığı zaman Hz. Yusuf’un adını yıldızların üzerinde yazılı görürmüş. Rivayete göre, Züleyha iman edip Hz. Yusuf (a.s) onunla evlendikten sonra eski aşığı ve yeni kocasından ayrı yaşamaya yönelerek kendisini ibadete vermiş, varlığını tamamen Allah (c.c)’ a adamış. Nihayet bir gün, Hz. Yusuf (a.s)' a demiş ki, “Ben sana Allah (c.c)' ı tanımadan önce aşık olmuştum, fakat O’ nu tanıyınca kendisine karşı duyduğum muhabbet, diğer her şeyin sevgisini gönlümden giderdi. O’ nun sevgisine bedel istemiyorum."

Leyla ile Mecnun’ un aşk hikayesini herkes duymuştur. Mecnun’a “Adın ne?” diye sorarlar, “Leyla” diye cevap verir. Birgün, yine Mecnun’a “Leyla ölmedi mi?” derler. “Hayır, Leyla kalbimde yaşıyor ölmedi, Leyla benim.” diye karşılık verir. Yine bir gün Mecnun, Leyla’nın evi önüne gider ve gözlerini gök yüzüne diker. Ona “Ey Mecnun, gökyüzüne değil, Leyla’nın odasının duvarına bak, belki onu görürsün.” derler. O, böyle diyenlere “Gölgesi Leyla’nın evine düşen yıldız bana yeter.” diye karşılık verir.

Anlatıldığına göre, Hallac-ı Mansur’u seksen gün hapsetmişler, İmam-i Şibli, birgün ziyaretine gitmiş ve “Ey Mansur, Muhabbet nedir?” diye sormuş. Mansur; "bu soruyu bana bugün değil, yarın sor.” demiş. Ertesi gün olunca Mansur’u zindandan çıkarırlar ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygı yayarlar, bu sırada İmam-i Şibli çıkagelerek karşısında dikilir. Bu anda Mansur ona seslenir, “Ey Şibli! Sevginin başı yangın, sonu ise ölümdür.” Hallac-ı Mansur’un nazarında Allah’tan başka her şeyin batıl olduğuna kesin kanaat gelince ve yalnız Allah’ın hak olduğunu bilince, Hak isminin onun kendi adı olduğunu unutmuş ve “Sen kimsin?” sorusuna muhatap olunca “Ben, Hakk’ım” diye cevap vermiştir.

Elbette ki tasavvufi anlamda, âşık kul; sevgili, âlemlerin Rabb'i olan Allah’tır. Aşk, bu hikayelerde de okuduğumuz gibi mecazi aşkla başlayarak yol alan ve Allah’a ulaştıran İlahi Aşk’tır."

Sağlıcakla kalın...

Yazarın Diğer Yazıları