Ahmet Sandal

Toprağın sakladıkları arasına katılmak

Ahmet Sandal

İnsanoğlu iki esaslı unsurun bir bileşimidir. Birinci unsur manevidir. Ruh diye bildiğimiz bu unsur bizim gözle göremediğimiz ve esasında mahiyetini de bilemediğimiz bir unsurdur. 

Zaten ruhun bilinmezliği hepimizin takdir edeceği bir husustur ve bunu aklı olan herkes takdir de eder. Ruhun bilinmezliği ayetle de sabittir. “Ve sana ruhu soruyorlar; de ki: Ruh, Rabbimin emrindendir, işindendir. Zaten size (ruh hakkında) pek az bir bilgiden başka bir şey de verilmemiştir.” (İsra Suresi, 85)

Evet durum bu kadar açık ve belirgindir. Yani ruhu bilemeyiz  İnsanı oluşturan ruh belirgin olmadığından ve bu hususta bilgimiz de olmadığından üzerinde fazla durmayalım. Tabi ruhu düşünelim, varlığını idrak edelim. Bu kadar yeter. Ruhun mahiyetini ve nasıl teşekkül ettirildiğini fazla sormayalım.

Ancak, beden, vücut öyle değil. 

İnsanı oluşturan ikinci unsur bedenimiz, vücudumuz mahiyet olarak çok açıktır ve bu durum da ayette açıklanmıştır. 

“Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.” (Hicr Suresi, 26)

Evet, vücudumuzun özü bu. 

Topraktandır özümüz. Ondan dolayı toprağı ayrı seviyor ve ondandır toprağı özlüyoruz 

İnsan özünü özler. 

Özlemek dediğimiz şey ancak kendinden olanla ilgilidir. İnsan özlüyorsa mutlaka kendisinden kopan bir değeri özlüyordur. Kendisinden olmayanı özlemez insan. 

Özlediğine kavuştuğunda mutludur insan. Özlediğinden ve ayrı kaldığından mutsuzdur insan.

Günümüzde insanların şehirde mutsuz, köyünde mutlu olmasının sebebi işte bundandır. 

Köyde toprak, şehirde beton vardır. Şehirde metal ve demir vardır. Elbette İnsan betondan yaratılmamıştır. Elbette insan metalden ve demirden yaratılmamıştır. Ne’yden yaratıldı ise onu özler insan ve ne'yden koparıldı ise onu özler insan. 

Topraktan yaratıldık ve Cennet’ten koparıldık. 

Hazreti Mevlana Mesnevi'ye bu özlemi anlatan mısralar ile başlıyor ve şöyle sesleniyor:

“Dinle, bu ney neler hikâyet eder, 

Ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.

Beni kamışlıktan kestiklerinden beri.

Feryadımdan erkek, kadın herkes ağlayıp inledi.”

Ney bir çalgı aleti ve kamıştan imal edilir. Ney ismindeki o çalgı aletinin çalınırken (üflenirken) çıkardığı ses bir inleme gibidir ve Hazreti Mevlana o sesin nedenini gurbetliğe (ney’in sazlıktan koparılmasına) bağlıyor. 

Peki insanoğlu nereden koparıldı da Dünya’ya atıldı?

Cennetten koparıldık. 

Geldiğimiz yeri özlüyoruz orası Cennet. Yaratıldığımız şeyi özlüyoruz, orası toprak.

Dilimizde “toprağına kavuştu” diye bir tabir var. Bu tabir hem sağlar, hem ölüler için geçerlidir. 

Sağlar toprağına kavuşmuşsa memleketine gitmiştir. Ölüler toprağına kavuşmuşsa toprak altına konmuştur. 

Toprağın altına saklanmıştır insan.

Toprak saklar. Toprak içine alır, toprak bağrına basar.

İnsanlar, toprağın bize faydaları babında en fazla zirai özelliklerini bilirler. 

Topraktan elde edilen tarımsal ürünlerle ilgileniriz. 

Peki, toprağın saklama özelliğini bilir miyiz?

Toprak bedenimizi saklar. 

Toprak olmasa idi nereye saklanacaktı bu bedenlerimiz?

Toprak müşfiktir, merhametlidir, bizim tüm maddi varlığımız, bedenimiz topraktandır. 

“Toprak sadıktır” diyor ya Ozan.  “Toprak dosttur” diyor ya Ozan. 

Toprak, içimiz dışımız toprak. 

Özümüz sözümüz toprak ve bizi bağrına basacak olan da toprak. 

Özümüz toprak, özlediğimiz toprak. 

Özümüz Cennetten, özlediğimiz Cennet. 

Özlediğimiz Cennete kavuşmak için çıktığımız yolculukta son durak, toprak. O topraktan çıkartılıp Cennete kavuşacağız, inşallah. 

Toprak mübarektir bu özellikleri ile. 

Toprak basar bağrına insanı ve insan kavuşur özüne.

Toprak insanı saklar ve insan toprak olur, dönüşür aslına. 

“Her şey aslına rücu eder” dedikleri durum da bu olsa gerek.

Ve Canım Babacığım 5 Kasım 2022 günü vefat etti. Toprak altına saklandı ve özüne kavuştu. 

Artık toprak altında saklananlar arasında Babam da mevcut. Annem de zaten 15 yıldır toprak altında saklananlar arasında. 

Allah cümlesine rahmet eylesin. Mekanları cennet, ruhları şad olsun. 

 “Hangi tohum toprağa düştü de yeşermedi ki” diyor Hazreti Mevlana. 

Ölüm toprağa düşmektir. Ölümü anlamak gerektir. 

Babamın vefatı ve vefattan hemen sonraki müşahedelerim şu mısralara dönüştü. 


Ölümü Anlamak / Gerçek Tat

“Küllü nefsin zâ-ikatu-l mevt.”
Her nefis ölümü tadacaktır. 
(Al-i İmran Suresi, 185)

Ölüm, nedir ölüm, basit mi, karmaşık mı?
Ölüm, nedir ölüm, gizli mi, açık mı?
Hayat, nedir hayat, göz açıp kapayıncaya kadar mı?
Hayat, nedir hayat, yalnız göz açıncaya kadar mı?

Ölüm, her canlının tek değişmez kaderi.
Teslim olmuşuz zaten, doğuştan beri. 
İnsanoğlu ölüme doğuştan gebe.
Bakma sen ecel için bir sebebe. 

Ölüm, değişmez, olduğu yerde duran gerçek. 
Azrail, kapıları vuran melek, "ben geldim” diyerek. 
Ölüm, bir gerçek, ölüm değişmez. 
Bunu anlayan hayatla didişmez.

Ölüm, değişmez gerçek, görmek istemesek de.
Kafayı deve kuşu kuma gömsek de.
Ölüm, ölüm, tam başucumuzda. 
Ellerimiz Azrail'in tam avucunda.

Ey Kardeşim! Ölüm, hayatın asıl gerçeği.
Ölüm, bu hayatın asil gerçeği. 
Ey İnsanoğlu! Anla ve bil bu gerçeği. 
İmanla, akıl ve izanla bil bu gerçeği. 

Ey Kardeşim! Ölüm, hayatın mağrur gerçeği. 
Ölüm, bu hayatın vakur gerçeği. 
Ey İnsanoğlu! İşte hayatın budur tek gerçeği. 
İşte bu fani Dünya’nın budur tek gerçeği. 

Ölüm ve hayat, ölüm ve hayat. 
Ölümü anlamaktır bu Dünya'da asıl tat. 
Ölüm ve hayat, ölüm ve hayat. 
Hiç düşündün mü, ölümden nedir murat?

Ölümü anlamak, gerçek tat. 
Hiçbir insana ayrıcalık yok, tek tat. 

Allah imandan ayırmasın. Amin.
 

Yazarın Diğer Yazıları